90'lara geri dönüyoruz, gündemi geri sarıyoruz.

Şaka yapmak istiyor ve bir espri bulamıyorsanız “parası neyse verip” satın alabilirsiniz ŞULE ALPASLAN – Cumhuriyet İthal şaka oyunlarıyla 5-6 yıl önce tanıştık. Oldukça pahalı olan bu oyuncaklara parayı verip istediğiniz espriyi patlatabilirsiniz. Tezgahlarda gördüğünüz şaka oyuncakları daha çok Uzakdoğu’dan geliyor. Hiç size yokuş yukarı çıkarken şaka yapıldı mı? Cağaloğlu yokuşunda 5 yıldır hemen hergün kalemler, sigaralar ve çakmaklar patlıyor. Yolunuz bu yokuşa düşerse siz de ilginç maskelerin ya da kıyafetlerin ardına gizlenip patlayan şeker kutularını, sis bombalarını, bir türlü sönmeyen mumları, sihirli yürüyen kapsülleri satın alıp, insanları şaşırtabilirsiniz. Ticaretin hiç şakaya gelir yanı yok, sonunda şakalar bile ticarete döküldü. Eğer birilerine şaka yapmak istiyor ve kendiniz bir espri bulamıyorsanız “parası neyse verip” oyunlar satın alıp, insanları bir an için güldürebilirsiniz. Yani parayı veren espriyi patlatıyor. Hüseyin Doğan, sözünü ettiğimiz yokuşta çoğu Uzakdoğu’dan getirilen şaka oyunları satıcısı. Yokuşun en tepesine kurduğu tezgahı ile sıcak soğuk demeden her gün hayatın acımasızlığını […]

Yapay seks aletleri ithal eden firmanın 645 bin kayıtlı müşterisi var Yapay seks aletlerine gösterilen ilginin giderek çoğaldığı belirtiliyor. Vibratörden yapay vajinaya kadar çeşitli seks aletlerinin ithalatını yapan firmanın 645 bin kayıtlı müşterisi var. Firma yöneticileri müşterilerinin çoğunluğunu kırsal kesimde yaşayan ve ekonomik geliri düşük kişilerin oluşturduğunu belirtiyor. Çok satılan cinsel materyallerin başında cinsel gücü artıran karışımlar geliyor. İkinci sırayı ise titreşimli yapay penis olan vibratör alıyor. Erkeksiz kadınlara vibratör, kadınsız erkeklere yapay vajina yaşamın vazgeçilmez yapayları (!) arasına girmeye aday. Cinsel materyallerin ülkemizdeki pazarı ise küçümsenemeyecek kadar fazla. Yapay cinsellik ithalatı yapan Sens firmasının bilgisayarlarda kayıtlı üyesi 645 bin. Aynı firmanın yaptırdığı Pazar araştırmalarına göre ‘utangaç’ müşterilerle birlikte cinsel materyalleri kullanmak isteyenlerin sayısı 15 milyon. Uzmanların konuya yaklaşımları ise farklı yönlerde. Nöro-psikiyatr Haydar Dümen, cinsel enerjinin korunması ve evlilikte mutluluğun yürümesi için yapay seks aletlerinin yararlı olabileceği görüşünü savunurken, Prof. Dr. Şahika Yüksel pornografinin üreticisinin de, tüketicisinin de erkekler […]

Kadın önderler, 80’lerde zirve noktasına ulaşan, 90’larda ise durağanlaşmış görünen bağımsız kadın hareketini değerlendirdi. Ayşegül İşcan – Elif Dağlıyan Bir dönem, sınırlı da olsa var olan ve Türkiye’de en sağdan, sol kesime, evde oturan kadına kadar bir çok kesimde, olumlu, olumsuz tartışma yaratan bağımsız kadın hareketinde, son iki yıldır durağanlaşma yaşanıyor. Özellikle 1980’li yılların ikinci yarısında, kadına yönelik ayrımcı her tür uygulamada sokaklarda gördüğümüz kadınlar, bugün kabuklarına çekilmiş gibiler.  Bağımsız kadın hareketindeki durağanlaşma ile ilgili görüşlerini aldığımı Gülnur Savran, bu durumun dünyada hüküm sürmekte olan ideolojik-politik iklimle ilgili olduğunu düşünüyor. Nurperi Sancak, örgütlenme biçiminde arıyor sorunun yanıtını. Şirin Tekeli ise bir durağanlaşma değil, kurumlaşmanın söz konusu olduğunu ifade ediyor. Susmamız, oturmamızHep boyun eğmemizHayatı seyretmemizİstendi bugüne dek…Sustuk, bekledikSöylendi dinledikSonunda yeter dedikBir daha susmayacağız…. Türkiye’de 1980’den sonra dillerinde “kadınlar vardır” şarkısıyla, kurtuluşlarının, ancak kendi kendilerine yapacakları mücadeleyle gerçekleşeceğini savunan, hayatın her alanındaki ayrımcılığa son verilmesini talep eden kadınlar, kadın sorununu Türkiye’nin gündemine soktular. Sınırlı da olsa […]

“Yalnız aşkı vardır aşkı olanın” demişti Cemal Süreya. Yalnız aşk vardır ve mutlu aşk yoktur. Gerçeküstücüler böyle anladılar. ORHAN KOÇAK- Özgür Gündem gazetesi Andre Breton’un Nadja’sının sonunda, kitabın zaten gevşek olan dokusuyla büsbütün bağlantısız görünen bir telsiz mesajı var: “X…, 26 Aralık.- Ile du Sable’de bulunan telsiz telgraf istasyonunun telsiz operatörü, pazar akşamı falanca saatte falanca kişi tarafından gönderildiği sanılan bir mesaj parçası almıştır… Mesajda önemle vurgulanan şey şudur: ‘Yolunda gitmeyen bir şeyler var sanki’, ancak uçağın o anki konumu belirtilmemekteydi. Çok olumsuz atmosfer koşulları ve radyo dalgalarındaki enterferanslar nedeniyle telsiz operatörü ne başka bir cümle anlayabilmiş ne de yeniden bağlantı kurabilmiştir. Mesajın gönderildiği dalga boyu 625 metre idi; öte yandan, alış şiddeti göz önünde bulundurulduğunda, telsiz operatörü, uçağın Ile du Sable çevresinde 80 km’lik bir yarıçap içinde konumlandırılabileceğini düşünmektedir.” Üç son düşünülebilir bu uçak için, üç muhtemel akıbet. Birincisi, uçağın düşüp paramparça olması, kara kutusunun da bulunamamasıdır. İkinci olarak, uçak […]

ASENA ÖZKAN – Cumhuriyet Avrupa ve Amerika’da kullanımı oldukça yaygın olan el telefonu, artık Türklerin de hizmetinde. İstanbul Hilton Oteli’nin gösteri salonunda düzenlenen “Telekomünikasyon92” fuarına bir çok yerli ve yabancı firma katıldı. Fuarda bilgisayardan, ses düzenine, satalittten, el telefonuna kadar her şeyi görmek mümkün. Motorola, SGS ve Profilo işbirliği ile üretilen el telefonunun tanıtımını ise Beşiktaş’ın 3 ünlü futbolcusu yaptı. Metin, Feyyaz ve Mehmet, tanıttıkları iletişim araçlarından daha fazla ilgi topladı ve çevredilerin “bundan sonra sahada da bu telefonlarla paslaşırsınız” biçiminde espirilerine maruz kaldılar.

Spor seyircisi politik amaçlar doğrultusunda kışkırtılıyor, maçlardaki futbol dışı pankartlar ve atılan siyasi sloganlar her geçen gün artıyor Sena Çelik – Özgür Gündem Gazetesi  Spor seyircisi politik amaçlar doğrultusunda kışkırtılıyor, maçlardaki futbol dışı pankartlar ve atılan siyasi sloganlar her geçen gün artıyor  Daha çok milli müsabakalarda görülen şovenizm içerikli pankartlar özellikle ligdeki futbol karşılaşmalarında da tribünlerde yer almaya başladı. Sporcular ve taraftarlar bu tür pankartları sağduyu sahibi gerçek taraftarların açmayacağını belirtirken bu tablo karşısında rahatsızlık ve endişe duyduklarını ifade ettiler.İspanya Kralı Franko’ya sormuşlar, “bunca yıl ülkeyi nasıl oldu da kavgasız, gürültüsüz yönettin” diye… O da cevap vermiş; “Ben ülkemi 3F ile yönettim. Fiesta (danslara, oyunlar), Fashing (Festival, karnaval ve eğlence) ve Futbol (100 bin kişilik Stadyumlar yaptırdım. İnsanları spor sahalarına doldurdum.)” Belki de O dönemler bilgi iletişim ağının zayıf oluşu ve insanların dünyadaki özellikle politik gelişmelerden geç haberdar olmaları, gelişen olayların ve değişimlerin kendilerini yakından ilgilendirmediğini düşünmeleri yüzünden “kulağı tıkalı yaşam” da süregelmiş. Şimdi ise, durum çok farklı. […]

En son kayıp Fedai Şahin. Böylece Mart 1991’den bu yana İstanbul’da kayıp olanların sayısı 8’e yükseldi. DENİZ TEZTEL En son kayıp Fedai Şahin. Böylece Mart 1991’den bu yana İstanbul’da kayıp olanların sayısı 8’e yükseldi. Şahin ailesi dışında kaybolan 7 kişinin ailesi “Başbakan Süleyman Demirel’den açıklama” bekliyor. Yusuf Erişti… HüseyinToraman… SonerGül… Hüsamettin Yaman… Hasan Gülünay… Ayhan Efeoğlu … Tuğrul Özbek…Ve Fedai Şahin…İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’nce gözaltına alındıktan sonra bir daha haber alınamayan insanlar… En son kayıp Fedai Şahin. Böylece Mart 1991’den bu yana İstanbul’da kayıp olanların sayısı 8’e yükseldi. Şahin ailesi dışında kaybolan 7 kişinin ailesi “Başbakan Süleyman Demirel’den açıklama” bekliyor. Ankara İnsan Hakları Derneği’nde kalan ve 9 gündür açlık grevinde olan aileler bu konuda “resmi bir açıklama” yapılıncaya kadar eylemlerini sürdüreceklerini açıkladılar. Kayıplar listesine eklenen Fedai Şahin’den 5 gündür haber alınamıyor. Fedai Şahin 7 Kasım cuma günü Beykoz Kavacık’ta oturan arkadaşı Songül’ün evine gittiğinde karakol kuran siyasi polis […]

ATİLLA BİRKİYE Yıl 1923, aylardan ekim. Adana’nın Osmaniye ilçesine bağlı Hemite köyünde Kemal Sadık Göğçeli (Yaşar Kemal) dünyaya gelir… Yıl 1992, aylardan kasım, günlerden pazartesi ve ayın dokuzu. Kapalı bir hava, kışın yavaş yavaş geldiğini bildiren cinsten bir rüzgar ve hafıf hafıf çiseleyen yağmur. Yaşar Kemal’in evindeyiz: Etrafı yeşillik ve çoğunu Yaşar Kemal’in dikmiş olduğu ağaçlarla çevrili evinde sakin ve huzurlu bir ortam… Yaşar Kemal, daktilosunun başına oturuyor. Beni de karşısına oturtup “Hadi sor bakalım” diyor. Onun yapıtlarında sıkça rastladığım çeşitli tema ve eksen konulardan çıkardığım sorulan yöneltiyorum. Yazmaya başlıyor. Yaşar Kemal’in sesiyle girdiğim hoş havadan birdenbire çıkıyorum; “oku bakalım” diyor: – Günümüzdeki bireysellik sorunu için ne diyorsunuz? Çağımız iletişim çağıdır. Bütün dünya biraz da bir tek ulus gibi bir şey oldu. Böyle demek doğru mu acaba? Bireysellik derken batıdan söz etsek daha doğru olmaz mı? Bir bozulmadan, bir kişilik yozlaşmasından söz etsek mi? Bugünkü iletişim, yani televizyon, radyo, sinema, […]

Ertuğrul Kürkçü Hayal edin ki, cennet diye bir şey yok, Bir bakın, öyle kolay ki. Cehennem yok yerin yedi kat altında, Üstümüzde yalnızca gök. Hayal edin ki, bütün insanlar, Yarın kaygısından uzak Hayal edin ki, vatan diye bir şey yok Zor değil, bir düşünsenize. Yok, uğruna ölünecek ya da öldürecek bir şey, Ve din de yok. Hayal edin ki, bütün insanlar, Barış içinde. Hayalperestsin deseniz de, Tek başıma değilim ben. Dilerim bize katılırsınız da günü birinde, bütün dünya bir olur. Hayal edin ki, mal diye bir şey yok, Sahi , hayal edebilir misiniz? Ne açgözlülük, ne açlık, Tek bir şey olsun: Kardeşlik. *** Yukarıdaki dizeler pop müziğin dehalarından biri sayılan John Lennon’ın bir şarkısının –belki de ölmeden önce bestelediği son şarkısının- sözleri. “The Beatles” topluluğunun kurucularından John Lennon, 8 Aralık 1980’de bir akıl hastası “hayran”ınca öldürülünceye değil onlarca şarkı sözü ve beste düzenlemişti, ama ölümünden sonra en çok bu şarkısıyla […]

Ayşegül Devecioğlu Geçtiğimiz günlerde DYP grubunun Meclis’te verdiği çiğköfte partisi uzunca bir süre ve oldukça yersiz bir biçimde “siyasi gündemimizi” işgal etti. Gerçi gazetelerde yazılıp çizilenlere bakınca “Belki de her şey yerli yerindedir” diye düşünmemek elde değil. Gazete haberlerine ve köşe yazarlarına bakılırsa bu olayın adı rezaletti. Çiğköfte yiyen milletvekillerinin çirkin resimleri, oraya buraya yayılmış bulgur tanecikleri, kağıt parçaları ise bu rezaletin delili. Çiğköfte partisini verenlerin Meclis’in itibarını düşürdükleri, saygınlığını zedeledikleri ima edildi. Büyün yazı ve eleştiriler, feveranlar Parlamento’nun halkın gözünde itibarlı bir müessese olduğu varsayımından hareket ediyordu. Bu itibar, halkın Parlamento’ya inancı, demokrasinin sembolü addedilen bu temsil kurumunun ciddiyeti böyle çiğköfte partileriyle sarsılmamalı, demokratik hayatımız çiğköfte uğruna zedelenmemeliydi. İşte bu noktada ara sıra olmak kaydıyla pekala yenebilecek bir şey olan çiğköfteyi düştüğü “demokrasi düşmanı” konumundan kurtarmak ve dikkati çiğköftenin üzerinden çiğköfte tartışmalarının çiğliğine, sığlığına, yüzeyselliğine çekmek gerektiğini düşünüyorum. Şaka bir yana basının ve siyaset erbabının üstünde hemfikir göründüğü temel […]