Küstah Ermeniler Küstah Bulgarlar

Küstah Ermeniler Küstah Bulgarlar

MUSA ANTER- Özgür Gündem

Basınımızda sık sık rastlanır bu tabirlere, “Küstah Ermeniler” “Küstah Bulgarlar” “Küstah Ermeniler ne yapmış biliyor musunuz?”

Karabağ’da birçok Türk köyünün adını Ermeniceye çevirmişler. “Küstah” ve “Kaba Bulgarlar” da Bulgaristan’da aynı şeyi yapmışlar.

Peki saygıdeğer Türkler doğu ve güneydoğuda ne yapmışlar?

Yahu değil Kürt köylerinin adını Türkçeye çevirmek, Kürtlerin kendi baba adlarını çocuklarına takmasını yasak etmişler.

Yalan mı?

Parti başkanlarımız

Tahmin ediyorum başka hiçbir ülkede parti başkanları bizimkiler gibi doğru konuşmaz. 

ANAP lideri Mesut Yılmaz, Süleyman Demirel için “üvey baba” sonra da “sahte baba” diyor.

DYP lideri Süleyman Demirel de Mesut Yılmaz için “huysuz evlat” diyor.

Peki yalan mı?

Ecevit Apocu olmuş

Sayın Ankara DGM Başsavcısı Nusret Demiral duymasın. Korkarım Ecevit’i de 22 Kürt kökenli milletvekiline katarak idamını isteyecektir.

Bakın, 24 Mayıs 1992’de Ecevit Van’da ne diyor? “Ben Kürt kimliğini inkar etmiyorum. Herkesin karşı olduğu bir dönemde ben Kürt sözcüğünü de Kürt vatandaşlarımızın kimliğini de kültürünü de yazı ve şiirlerimde kullandım”

Ecevit bundan başka da doğu ve güneydoğuda Apo’nun da istediği yedi öneriyi hükümete sunuyor.

Haydi bakalım, darısı Süleyman Demirel’in başına.

Reddi miras

Medeni hukukumuzda bir “reddi miras” müessesesi vardır. Örneğin birinin babası ölürse ve kalan miras babanın borcunu karşılamıyorsa oğlu “reddi miras”da bulunabilir. Yani ne babadan kalan mirası alır ne de babasının borcunu ödemeye mecbur bırakılır.

Ben sayın Erdal İnönü’nün yerinde olsaydım babası İsmet İnönü’nün mirasını reddederdim. Zaten bugün bu ışıl ışıl ve herkesin kendisinden çok beslendiği fizik profesörü Erdal İnönü’nün çektiği İsmet Paşa’nın mirasından dolayı değil mi?

Terörün sebebi 

İnanın bu yaşa geldim Kürt olduğum halde daha düne kadar bizdeki gerilla hareketinin asıl sebebini anlamamıştı.

Şimdi sayın Ecevit’in sayesinde öğrendim. Bakın yazayım siz de anlayın. “Herkesin Kürt sözcüğüne, Kürt kültürüne ve Kürt kimliğine karşı olduğu halde ben değilim”

Allah razı olsun Ecevit’ten. Demek herkes Kürde karşıydı Ecevit değildi. Ecevit’in herkes dediği ordu ve sivil otoritedir. Yani herhalde Kastamonu, Konya ve Edirne köylüsü değildir. Demek Kürt gençleri kimliklerini korumak için dağa çıkmışlar..

 Kemal Paşa’nın askerleri

Orgeneral Salih Omurtak, yağız bir eri tam siperde görür ve beğenir. “Aferin oğlum” der. “Peki düşman önden gelirse ne yaparsın” asker istifini bozmadan silahı öne çevirir.

Yine paşa “Peki sağdan gelirse” diye sorar. Asker silahı yine o tarafa çevirir. “Güzel. Ya soldan gelirse” Asker istifini bozmadan silahını sola çevirir.

Paşa devamla “Aferin oğluma ya düşman arkadan gelirse ne yaparsın” diye sorar. Asker kızar ve kalkıp dipçiğini yere çakarak sert bir eda ile “Niye Kemal Paşa askeri hep bendir?” der.

Meğer çocuk Kürttür ve iyi Türkçe’de bilmiyordur.

Paşanın hoşuna gider ve kırk beş gün mükafat izni verir.

Gelelim bugünkü hükümetimize. Bakıyorum hükümetimiz Kürt askere dönmüş. Irak’a o, Bulgar’a o, Yunan’a o, Kıbrıs, Bosna Hersek’e o. Şimdi de Karabağ ve Nahçivan sorunları çıktı.

Birader, Türkiye’den başka bir yığın Türk cumhuriyetleri var. Hepsine biz mi koşalım? Biraz da onlar gelsin Nahçıvan ve Karabağ’ı kurtarsın.

Biz de helalinden turancı komutan başbuğ Türkeş’i onlara katarız.

Tanrı onları korusun.  

Benzer Yazılar

Dilin özgürleşmesi

Okumalıklar 2 ay önce

RAGIP ZARAKOLU- Özgür Gündem 1492 insanlık tarihinde bir dönüm noktası. Büyük keşfin, yeni dünyanın zapt edilmesinin, tarihteki en sürekli yağma, talan ve zulmün başlangıç yılı. İspanyol fatihlerinin torunları keşif efsanesinin 500’üncü yılını gösterişli bir biçimde kutlamaya hazırlanırken, kıtanın eski sahipleri ve daha sonraki kölelerinin torunları ise sömürgeciliğin, soykırım ve zulmün 500. yılını protesto etmeğe hazırlanıyorlar. Canlı tartışmalar sırasında sömürgeciliğin tarihi ve kapsamı da gündeme geliyor. Birçok toplumun sömürgecilik olgusunu farklı zaman boyutlarında, farklı biçimlerde ve kimisinde geç bir dönemde yaşadığına işaret ediliyor. Sömürgecilik kavramı aslında Türkçe’de yanlış bicinde “sömürmek” kavramından türetildiği için, abes ve aptalca tartışmalara da yol açıyor. “Kim kimi sömürüyor?” ya da “Kim kimin sömürgesi?” veya “Kürdistan sömürge olabilir mi?”  türünden sorularla abesle iştigal olunuyor. Bir devletin uyruklarını başka bir ulusun yaşadığı topraklarda iskan etmesi, yönetimi ele alması, halkını köleleştirmesi, her türlü zenginliklerini yağmalaması ve kendi doğal evrimini engellemesi olgusunu, batıda kullanılan “kolonyalizm” kavramı ya da bunun Osmanlıcası […]

Gündem’de biz varız artık!

Okumalıklar 2 ay önce

Özgür Gündem Bizler dört bir yana dağılmıştık. İnanın hiç umudumuz yoktu. Neden mi? Köşe başlarını tutmuş gazetelerden. Sevgili Metin Münir’in dediği gibi devletin beşinci kolu haline gelmiş basın organlarından. Büyük, küçük savalar vermiş ama en güçlü en iyimser en dirençli olan arkadaşlarımızın bile “artık bizim gibi adamlar bu ortamda ve bu dönemde varolmazlar.” dediklerine tanık olmuştuk. Hep o bilinen ve korkulan olmuştu yine: Kötü gazetecilik iyi gazeteciliği kovmuştu. Özü erkinde olması gereken gazeteci, holding gazetelerinin birer maaşlı elemanı olmuştu. Doğru bildiğini yazmaktan şaşmayan o insan, bugün geçim korkusunun yılgı bekçisi olmuştu. İşte ortam buydu, devran böyleydi ki bizim gibi insanlardan bir haber aldık: “Bırakın kara kara düşünmeyi de hemen atlayıp gelin. Yeni bir gazete çıkartıyoruz. Adam gibi bir gazete. Çabuk olun.” Biz gazeteciler çocuk gibiyizdir. Hele düşüncelerimizin doğruluğuna sıkıca inanmışsak, iç sevinçlerimizi korumasını iyi bilmişsek hemen doğrulur başımız. İşte tam öyle oldu. İçimizdeki cevahir daha kararmamıştı, karartamamışlardı. Bir koşu Özgür Gündem’in çıkartılacağı binaya geldik. Semt Kadırga’ydı. […]

Saatler eleştiriye değil tanıtıma ayarlı

Okumalıklar 2 ay önce

METİN SEVER – Özgür Gündem Son iki yıl içinde şiir üzerine araştırma-inceleme yapan kitap sayısı 4’ü, 5’i geçmiyor “Doğu’da bir köyde, ilkokul kılınan bir yerde, öğretmenlerden biri kara tahtanın üstüne bir harita asmış. Dönmüş bakmış ki, bütün sınıf, dehşete kapılmış. Göller, ırmaklar, denizler dökülecekler diye. Öğretmen haritayı indiriyor hemen ve masanın üzerine yatırıyor boylu boyunca. Oh! çocuklar rahatlamışlar…” Şair Ece Ayhan, kendisiyle yapılan bir söyleşide bu öyküyü anlattıktan sonra şu saptamayı yapıyordu: “Bu topraklarda ‘soyutlayarak düşünmek’, ‘soyutlama düşüncesi’ hiç olmamıştır. Düşünce’nin temel niteliği yok.” Çok az satılmalarına karşın son iki yılda basılan şiir kitaplarının toplam sayısı 100’ün üzerindeyken, şiir üzerine yapılan inceleme ve araştırmaların 45 tane olması. Ece Ayhan’ın bu saptamasının edebiyatın ve düşüncenin birçok alanında olduğu gibi şiir düzleminde de doğruluyor. Son iki yılda yaklaşık 100 şiir kitabı yayınlanmış. Bu kitapların 20 tanesi Cem, 12 tanesi Korsan, 10 tanesi Belge, 5 tanesi Remzi, 12 tanesi Broy, 6 tanesi Telos, […]

0 Yorum

Yorum Yaz

Rastgele