Neler Yapıyoruz?

Geçmiş, hem bireyler hem de farklı toplumsal gruplar tarafından farklı perspektiflerle hatırlanır. Yani, geçmişin tek ve bütüncül bir hali yoktur. Deneyimlediğimiz ve deneyimlemediğimiz geçmişi, bize aktarılan söz ve yazı aracılığıyla da hatırlarız.

Tüm bunlar, belleği üretirken bireylerin ve çeşitli toplumsal grupların farklı hatırlama biçimlerinin rekabet ettiği, kesiştiği ve bunların birbirlerine eklemlendiği durumda kolektif belleğin ortaya çıktığını söylemek mümkündür.

Geçmişin yalnızca geçmiş bağlamında değil bugünle de ilişkilendirilerek hatırlandığını vurgulayan kolektif bellek kavramı, kimi akademik metinlerde de belirtildiği üzere ortak bir paylaşımın, referansın, edinimin mevcut olduğu ve sürekli dolaşımda olan bir kavramdır. İzlerini hem günlük diyalog ve pratiklerde hem de medyada sürmek mümkündür.

Akademik yazında da belirtildiği gibi bellek çalışmalarının gelişimi, İkinci Dünya Savaşı sonrasında başlamıştır. Bireysel bellekle kolektif belleğin kesişmesi noktasında, araştırmacıların sözlü anlatılara başvurması ve bireylerin deneyimlerini sosyolojik çıkarımlarla yansıtmaları, bu alanın temel çalışmalarını oluşturmuştur. Bellek çalışmalarındaki temel teorik metinleri üreten ilk düşünürlerin de belirttiği üzere bireylerin hatırlama süreçleri toplumsal bağlamlardan etkilenmektedir. Bu bağlamda, sözlü anlatılara başvurmak bellek çalışmaları için önemli bir mihenk taşı olmuştur. Yine literatürün gelişiminde belleğin resmi tarih anlatısından önemli oranda ayrıştığının fark edilmesi de çalışmaların gelişiminde rol oynamıştır.

Türkiye’de bellek çalışmalarına duyulan ilgiyse 1980’li yıllar sonrasında artmıştır. Özellikle 12 Eylül sonrası, travmaların toplumsal bağlamda analiz edilmesi noktasında çalışmalar üretilmiştir. Ayrıca postmodernite ile birlikte kültürel, özgül kimlik arayışları artmış ve hem bireyler hem toplumsal gruplar geçmişe yönelmiş, kendilerini tanıma ve farklılıklarını keşfetme arayışına girmiştir, bu da bellek çalışmalarına olan ilgiyi arttıran bir diğer mühim nedendir.

Kolektif belleğin oluşumu ve yeniden üretiminde medyanın rolü tartışmasız ki çok önemlidir. Günceli üretip kitlelerle buluşturan medya, aynı zamanda geçmişi hatırlamada yeniden üretici pozisyonundadır. Bu anlamda geçmişin nasıl hatırlanacağını belirleyen aktörlerden birisidir. Farklı enformasyon kaynaklarından beslenen ve bu bağlamda bilgiyi farklı biçimlerde oluşturan medyanın bütüncül bir yapı teşkil etmediğinin farkında olan Tanıklık, neyi nasıl hatırladığımızı farklı medya kuruluşlarını inceleyerek sunmaya çalışır.

Tanıklık, Türkiye’de belli bir süredir 1990’lı yıllara yönelik hem siyasal hem de kültürel alanda yoğun bir ilginin olduğunu gözlemlemektedir ancak döneme ilişkin birçok değerli bellek çalışması olmasına rağmen medya ve bellek çalışmalarının birleştiği çalışmaların eksik kaldığını düşünmektedir. Bu nedenle, 1990’lı yıllara yönelik bu ilgiden yola çıkarak dönemin çeşitli medya kuruluşlarına odaklanır. Bellek çalışmalarına artan yoğun ilgiden de etkilenerek 1990’larda yaşanan demokratikleşme sorunlarını ve hak ihlallerini yine dönemin cazip olan popüler kültürüyle eş zamanlı görünür kılmaya, döneme dair “farklı hatırlama şekillerini” gazete haberleri üzerinden geniş bir çerçevede sunmaya çalışır.