Gündem’de biz varız artık!

Gündem’de biz varız artık!

Özgür Gündem

Bizler dört bir yana dağılmıştık. İnanın hiç umudumuz yoktu. Neden mi? Köşe başlarını tutmuş gazetelerden. Sevgili Metin Münir’in dediği gibi devletin beşinci kolu haline gelmiş basın organlarından. Büyük, küçük savalar vermiş ama en güçlü en iyimser en dirençli olan arkadaşlarımızın bile “artık bizim gibi adamlar bu ortamda ve bu dönemde varolmazlar.” dediklerine tanık olmuştuk. Hep o bilinen ve korkulan olmuştu yine: Kötü gazetecilik iyi gazeteciliği kovmuştu. Özü erkinde olması gereken gazeteci, holding gazetelerinin birer maaşlı elemanı olmuştu. Doğru bildiğini yazmaktan şaşmayan o insan, bugün geçim korkusunun yılgı bekçisi olmuştu.

İşte ortam buydu, devran böyleydi ki bizim gibi insanlardan bir haber aldık: “Bırakın kara kara düşünmeyi de hemen atlayıp gelin. Yeni bir gazete çıkartıyoruz. Adam gibi bir gazete. Çabuk olun.” Biz gazeteciler çocuk gibiyizdir. Hele düşüncelerimizin doğruluğuna sıkıca inanmışsak, iç sevinçlerimizi korumasını iyi bilmişsek hemen doğrulur başımız. İşte tam öyle oldu. İçimizdeki cevahir daha kararmamıştı, karartamamışlardı. Bir koşu Özgür Gündem’in çıkartılacağı binaya geldik. Semt Kadırga’ydı. Hüzünlü, şirin, alçakgönüllü bir semtti. İstanbul’daki yoz betonlaşmaya sırt çevirmiş bir yerdi. Gazetemizin binası gibi. Dışarıdan nazlı bir zambak gibi görünüyordu. Özgür Gündem’in binası. İçine bir girdik. Bomboş. Ne bir masa ne bir sandalye. Küçük bir piknik tüpte çay pişiyordu yalnızca. Önce bir yutkunduk. Burası mı olacaktı gazete binası? İyi de nasıl, ne zaman? Biz sabırsız, çabuk küsen insanlardık. Hayal kırıklığına dayanacak gücümüz pek yoktu…

Tam bir haftada, evet bir haftada eni konu Babıali’nin en modern ama en mütevazı gazete binası kurulup bitmişti. En son teknolojinin ürünü olan bilgisayarlar, fakslar, çıkış makineleri, teleksler tam bir haftada kurulup monte edilmişti. Şipşirin ve teras katlı yemekhanesinde enfes yemekler çıkmasına az kalmıştı. Unutmadan Gündem’in halıflekslerini haber müdürleri, servis şefleri, idare müdürleri hep birlikte imece usulüyle döşemişti. Başta bizim gibi adamlar demiştim ya bu gazeteyi çıkartanlar için. İşte tam öyleydi. İdareciler yine kravatlıydı ama hemen hiç hiyerarşi yoktu. Zaten oldukça utangaç adamlardı. En çok da düşünceleri yüzünden ve hiçbir güce taviz vermediği için o gazeteden bu gazeteye savrulmuş, sendikacılık yaptığı için tazminatsız işine son verilmiş ama mesleğine gönülden başlı, kalemini her zaman kanıtlamış, insanlardan saygı dolu çekingenlik duyuyorlardı.

Gündem’in teknik altyapısı için en son teknoloji ürünü makinelerle donatılmıştır derken yanlış anlaşılmasın. Buradakiler malum çevrelerdeki gibi teknolojiye tapınmazlar. Burada merkeze insan ve düşünceler oturtulmuştur baş köşeye. Zaten bilgisayar bizim o deli dolu, canlı kanlı sıcaklığımıza az çok alıştı. Biz bebeklerimizin resimlerini bile hiç çekinmeden o pahalı oyuncakların üzerine asarız. Sözün kısası, teknolojiyi güzel insanlığımıza uydurduk. Yine de sorunlar bitmiş değil. Bilgisayar sandığımızdan daha kaprisli ve alıngan çıktılar. Bazen olmadık aksilik çıkınca teknik servisteki arkadaşların, bir tek benim masamda duran daktiloyu zaman zaman gelip sevgiyle okşadıklarını görüyordum. Ama bu günler de geçer.

Yaklaşık iki aydır bu gelgitleri yaşıyoruz. Ha bugün ha yarın derken günler geçti. Kimi zaman gerginlikler sınıra ulaştı. Yeni insanlar geldi. Ama gidenlerde gelenler de hep bizim gibi insanlardı. Özü erkinde olan, kalemini kanıtlamış, kavgasını vermiş, tavizsiz.

Ve bugüne böyle acı tatlı, çok sıkıntılı ama umut dolu günleri yaşayarak geldik. Bu süre içinde bizi orada burada görenler hep “Bu gazete nasıl bir şey olacak?” diye soruyorlardı. Biz de onlara bugünkü basının nasıl bir çıkmazda olduğunu, insanların hiç olmadığı kadar gerçek ve doğru haberi özlediğini ve eğer başarırsak yeni bir dönemi başlatacağımızı söyledik. Bunu başarmayı çok ama çok istiyorduk. Resmi ideolojinin ipoteği altında olan Kürt meselesinden, büyük kentlerde herkeslerin gözü önünde yaşanan polis operasyonlarına kadar her olayda, her haberde yeni bir dönemi başlatacağımızı anlatmak istiyorduk. Tarafsız değil miyiz? Evet, sonuna kadar tarafsızız! Ama biliyorsunuz, yaşadığımız ülke, yaşadığımız dünya öylesine adaletsiz ki zaten istense de tarafsız olunamaz diye düşünüyoruz. Evet, Gündem taraflı bir gazete olacak hem de çok. Biz böylesine taraflı bir gazete yaparken aylardır üstümüze yakıştırılan kimi sıfatların ne denli anlamsız olduğu da görülecek. Her şeyi zamana bırakmak galiba en iyisi. Tarafımız, dürüst habercilik; kamuoyuna propaganda değil çok yanlı doğru ve hızlı haber verebilmek.

Yakıştırmaları bırakıp yazarlarımıza geçmeyi uygun buluyorum. Köşe yazarlarımız arasında Musa Anter, Haluk Gerger, Arslan Başer Kafaoğlu, Prof. Zafer Üskül, Ertuğrul Kürkçü, Ragıp Zarakolu, Hüseyin Ergün var. Tuğrul Eryılmaz ve Ayşenur Arslan her gün “Arka sayfa” yapacaklar. Ayrıca zaman zaman İskender Savaşır, Can Kozanoğlu bizimle birlikte olacaklar. Nesli tükenmiş birçok gazeteci ve yazarla da umut ve heyecan dolu telefon konuşmaları yapıyoruz: “Her türden katkıya hazırız, çıkın ve bizim vicdanımız olun.” diyorlar. Evet, iyi kötü çıkıyoruz. Özellikle teknik alt yapımızda ve birçok serviste aşamadığımız ve bizi daha çok uğraştıracak olan sorunlarımız var. Ama bizi umutla ve sabırsızlıkla bekleyenler daha fazla. Eksikliklerimizi, yanlıklarımızı hoşgörüyle karşılayacak olan sizlerin ilgisine ihtiyacımız çok fazla. Bizi sevginizle, anlayışınızla koruyun. Yarın bu sayfada dizi ve röportajlarda buluşmak üzere.

Benzer Yazılar

Dilin özgürleşmesi

Okumalıklar 3 ay önce

RAGIP ZARAKOLU- Özgür Gündem 1492 insanlık tarihinde bir dönüm noktası. Büyük keşfin, yeni dünyanın zapt edilmesinin, tarihteki en sürekli yağma, talan ve zulmün başlangıç yılı. İspanyol fatihlerinin torunları keşif efsanesinin 500’üncü yılını gösterişli bir biçimde kutlamaya hazırlanırken, kıtanın eski sahipleri ve daha sonraki kölelerinin torunları ise sömürgeciliğin, soykırım ve zulmün 500. yılını protesto etmeğe hazırlanıyorlar. Canlı tartışmalar sırasında sömürgeciliğin tarihi ve kapsamı da gündeme geliyor. Birçok toplumun sömürgecilik olgusunu farklı zaman boyutlarında, farklı biçimlerde ve kimisinde geç bir dönemde yaşadığına işaret ediliyor. Sömürgecilik kavramı aslında Türkçe’de yanlış bicinde “sömürmek” kavramından türetildiği için, abes ve aptalca tartışmalara da yol açıyor. “Kim kimi sömürüyor?” ya da “Kim kimin sömürgesi?” veya “Kürdistan sömürge olabilir mi?”  türünden sorularla abesle iştigal olunuyor. Bir devletin uyruklarını başka bir ulusun yaşadığı topraklarda iskan etmesi, yönetimi ele alması, halkını köleleştirmesi, her türlü zenginliklerini yağmalaması ve kendi doğal evrimini engellemesi olgusunu, batıda kullanılan “kolonyalizm” kavramı ya da bunun Osmanlıcası […]

Küstah Ermeniler Küstah Bulgarlar

Okumalıklar 3 ay önce

MUSA ANTER- Özgür Gündem Basınımızda sık sık rastlanır bu tabirlere, “Küstah Ermeniler” “Küstah Bulgarlar” “Küstah Ermeniler ne yapmış biliyor musunuz?” Karabağ’da birçok Türk köyünün adını Ermeniceye çevirmişler. “Küstah” ve “Kaba Bulgarlar” da Bulgaristan’da aynı şeyi yapmışlar. Peki saygıdeğer Türkler doğu ve güneydoğuda ne yapmışlar? Yahu değil Kürt köylerinin adını Türkçeye çevirmek, Kürtlerin kendi baba adlarını çocuklarına takmasını yasak etmişler. Yalan mı? Parti başkanlarımız Tahmin ediyorum başka hiçbir ülkede parti başkanları bizimkiler gibi doğru konuşmaz.  ANAP lideri Mesut Yılmaz, Süleyman Demirel için “üvey baba” sonra da “sahte baba” diyor. DYP lideri Süleyman Demirel de Mesut Yılmaz için “huysuz evlat” diyor. Peki yalan mı? Ecevit Apocu olmuş Sayın Ankara DGM Başsavcısı Nusret Demiral duymasın. Korkarım Ecevit’i de 22 Kürt kökenli milletvekiline katarak idamını isteyecektir. Bakın, 24 Mayıs 1992’de Ecevit Van’da ne diyor? “Ben Kürt kimliğini inkar etmiyorum. Herkesin karşı olduğu bir dönemde ben Kürt sözcüğünü de Kürt vatandaşlarımızın kimliğini de kültürünü de […]

Saatler eleştiriye değil tanıtıma ayarlı

Okumalıklar 3 ay önce

METİN SEVER – Özgür Gündem Son iki yıl içinde şiir üzerine araştırma-inceleme yapan kitap sayısı 4’ü, 5’i geçmiyor “Doğu’da bir köyde, ilkokul kılınan bir yerde, öğretmenlerden biri kara tahtanın üstüne bir harita asmış. Dönmüş bakmış ki, bütün sınıf, dehşete kapılmış. Göller, ırmaklar, denizler dökülecekler diye. Öğretmen haritayı indiriyor hemen ve masanın üzerine yatırıyor boylu boyunca. Oh! çocuklar rahatlamışlar…” Şair Ece Ayhan, kendisiyle yapılan bir söyleşide bu öyküyü anlattıktan sonra şu saptamayı yapıyordu: “Bu topraklarda ‘soyutlayarak düşünmek’, ‘soyutlama düşüncesi’ hiç olmamıştır. Düşünce’nin temel niteliği yok.” Çok az satılmalarına karşın son iki yılda basılan şiir kitaplarının toplam sayısı 100’ün üzerindeyken, şiir üzerine yapılan inceleme ve araştırmaların 45 tane olması. Ece Ayhan’ın bu saptamasının edebiyatın ve düşüncenin birçok alanında olduğu gibi şiir düzleminde de doğruluyor. Son iki yılda yaklaşık 100 şiir kitabı yayınlanmış. Bu kitapların 20 tanesi Cem, 12 tanesi Korsan, 10 tanesi Belge, 5 tanesi Remzi, 12 tanesi Broy, 6 tanesi Telos, […]

0 Yorum

Yorum Yaz

Rastgele